18 Temmuz 2014 Cuma

Bazıları Sıcak Sever: Leonid Afremov

Namasteee! Bugün rengarenk olarak karşınızdayım.Malumunuz, renge,neşeye ve canlılığa ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde modumuzu değiştirip biraz renklenelim istedim ve işte burdayım! Bu yazım geçenlerde yazdığım Hindistan yazısından sonra en keyif aldığım en hayranlıkla yazdığım yazı olacak sanırım.Yeni şeyler öğrenmeyi o kadar çok seviyorum ve keşfederken o kadar mutlu oluyorum ki anlatamam,şu anki mutluluğum eşittir 3 tablet sütlü çikolatanın verebileceği mutluluk.Neyse, uzatmadan konuya geçeyim.Bugünün şanslısı keşfettiğim andan beri ağzım açık şekilde araştırdığım beni kendine hayran bırakan hatta gözlerimi koca koca açmama sebep olan bir isim. Leonid Afremov. İsmen bilmiyor olabilirsiniz ama tablolarını ve kullandığı sıcacık renkleri görünce mutlaka bir aşinalık hissedeceksiniz,eminim.




Bu sefer resimleri bol bol koydum ki gözümüz gönlümüz açılsın.Şuna bakar mısınız ya? Şahsen ben, görür görmez beni mutlu eden bir resimle hiç karşılaşmamıştım,şu ana kadar. Sanki her baktığınızda içinizi kıpır kıpır ettirip,sizi gülümsetmek için göz kırpıyor gibi,değil mi?

Bu muhteşem tabloyla içimizi açtıktan sonra bu muhteşem adamı biraz tanıtayım istedim.İşteeee Leonid Afremov..



Bilmiyorum sizin de dikkatinizi çekti mi ama zaten bu sevimlilikte olan birisinden nasıl ruhsuz,renksiz tablolar çıkabilir ki diye düşünüyor insan.Kendileri resmen yanakları sıkmalık bir tontiş dede gibi.
Sanatçımız, 12 Temmuz 1955'te Beyaz Rusya'nın Vitebsk şehrinde dünyaya gelmiş.(Doğduğu şehrin kendi sanatını yaratmasında fazlasıyla etkili olduğu söyleniyor.) Aaa, d.günü de yeni geçmiş adamcağızın,nice nice 59 yıllara inşallah!!! Ayakkabı tasarımcısı bir babayla, metal fabrikasında çalışan bir anneden dünyaya gelen Leonid Afremov okul hayatında gayet sıradan çalışkan bir öğrenciymiş.Sanata ilgisi ve ailesinin resim yeteneğini keşfedip,onu bu yeteneğini geliştirmesi için teşvik edene kadar.Eee ne de olsa işin işine sanat girince en güzelleşmeyecek gibi görünen şeyler bile güzelleşiyor,öyle değil mi?




1973 yılında liseden mezun olduktan sonra üniversiteye başlamış.Üniversite okuduğu yıllarda Afremov, Dali,Mart Chagall,Picasso ve Modigliani gibi müthiş ressamlardan etkilenerek eserlerini oluşturmaya karar vermiş.Tablolarını yaparken fırça yerine spatula kullanan Afremov, sanatı ve eserleri hakkında şunları söylemiştir:

"Kariyerim sırasında birçok farklı teknik denedim ama yağlıboya ve spatula tekniklerine aşık oldum. Her sanat uzun boyama sürecinin sonucudur; tuval yaratıcılık sonucu oluşur; her tuval sizin iç dünyanız ile doludur. Resimlerimde her biri farklı ruh, renk ve duygular getiriyor. Resimlerimde dünyadaki uyumu, ruhu ve güzelliği ifade etmeyi seviyorum. Kalbim sanata tümüyle açık. Bu nedenle, ruhumun derinliklerinden gelen ilham ile güzel resimler oluşturmanın tadını çıkarıyorum. Benim sanatım duygularımı, hassasiyetimi, tutku ve ruhumdan bestelenen müziği yansıtır. Gerçek sanat canlıdır ve insanlıktan esinlenir. Sanatın bizleri depresyon ve saldırganlıktan kurtaracağına inanıyorum."

Vallahi tanısam gidip ellerinden öpeceğim,daha ne anlatsın ne desin yahu. Renklere takıntı derecesinde düşkün olan ben (büyük ihtimal Bollywood'u sevmemdeki en büyük sebep)  bu tabloları görünce mutluluk patlaması yaşayacaktım az kalsın.Ne zamandır bas bas bağırdığım olay bu işte,renge ihtiyacımız var! Hayatın bu sıkıcı seyrinde renklenmeye ihtiyacımız var.Evet, bu adamın eserleri göz doyuruyor ama en güzel yanı ne biliyor musunuz? Bu eserlerin içindeki renk cümbüşleri aslında dünyanın sandığımızdan daha renkli olduğunu kanıtlıyor.Tek kelimeyle ha-ri-ka ve acilen üç beş tablosunu bulup eve asmalık! Son olarak, let the colors begin!

P.S:Bu tango tablosunu da nereden hatırladığımı sonunda buldum,bizim okulun duvarında asılıydı ya bu!





















12 Temmuz 2014 Cumartesi

Do It Yourself Çılgınlığı!













Holaaaaaaa! Yine parlak bir fikirle karşınızdayım.Yani tabii fikir benden çıkmadı ama ortada olan fikirleri derleyip toplamak lazım,değil mi? Günlerim Game of Thrones ve Bollywood filmleriyle geçerken hobi olarak bir şeyler edineyim dedim ve bilin bakalım ne buldum! D.I.Y ! Çok güzel ve çok orijinal şeyler varmış meğersem aynı zamanda yapması da çok kolay ve tabii eğlenceli! Bu "Do It Yourself" çılgınlığına sizi de katmak istiyorum!!!



Bu fikirleri 2 gruba bölerek topladım.İlki ve en eğlenceli görüneni tabii ki benim de çok sevdiğim "D.I.Y Food"
Bu resimleri görünce aklıma direkt şey geldi,yemek yemeyi sevmeyen iştahsız çocuklar için birebir,baksanıza şunlara!






Mesela bunlar da sıkıcı kahvaltı günlerine bir tutam sevimlilik bir neşe katmak için çok güzel fikirler:








Hadi bi keyif kahvesi yap da içelim diyenler için de bir şey var!




Yanına sıcacık kurabiyeler de olsun bari,madem ısrar ettiniz..




Bunlar da tamamen işsizlikten ortaya çıkmış şeyler:






Geldik ikinci grubumuzaaaaa,bu grupta da ev için basit dekoratif öneriler var.Her ne kadar ilk gruptaki görüntüler aklımı çelse de yapmayı beceremediğimden ikinci gruba daha bir ısındım sanki..
Gelsin görelim!

Bunlara resmen ba-yıl-dım!







İtiraf ediyorum bu duvar kalemliklerinden kendime yapmayı düşündüm ama sonra kendi kendime saçmalama kızım kaç yaşındasın sen?! diye çıkışıp vazgeçtim..




Mmm..İşte bunu kesinlikle yapacağım!






Bahçenizdeki yapraklar ne güne duruyor? Alın size öneri:





Şimdikiler de kapı süsü olur,yılbaşı ağacı süsü olur hatta odanızın bir köşesine bile asıp kullanabileceğiniz şeyler:















Bugünkü yazımızın da sonuna geldik,sizlere bu yazıyı yazarken arka planda çalan ve çok ama çok sevdiğim bir şarkıyla veda etmek istiyorum,görüşmek üzere!



9 Temmuz 2014 Çarşamba

Ne Duruyorsun Helva Yapsana?!

Kısacık bir aradan sonra bugün süper bir konuyla dönüş yapmış bulunmaktayım.Bugünün konusu "Helva" Krizi fırsata çevirdim resmen,Dukan diyetine yeniden başlamam ve bugün ilk günümün olması annemde "ay bi helva yapıyım bunun şerefine de yiyelim!" duygusu uyandırmış olmalı.Trajikomik bir durum olduğunun farkındayım ama söylenmektense pozitif düşünüyüm de şu qoutes zımbırtıları işe yarasın dedim ve "amaan olsun canım,birazcık yerim olur biter zaten ilk gün yapması diyetin ortasında yapmasından daha iyidir." moduna balıklama atladım.Sonra kafamda bir ampul yandı ve "şunun kalorisine bi bakıyım ne kadarmış,gerçi az da yedim,olmaz herhalde bir şey...." dedim ve baktığım an YI-KIL-DIM. 1 çay bardağı un helvası resmen ve resmen 550 kaloriymiş.Lan ben diyetteydim ya...





Bugün helvayı yerken "ya böylesi mükemmel bir tatlıyı kim nasıl bulmuş ya" dedim ve başladım araştırmaya,şimdi sizleri kısa kısa bilgilerle aydınlatacağım,coşkuluyum,tabii böyle bir muhabbetten sonra coşkulu olmamak elde değil,baksanıza :





Gel gelelim bu harika tatlının tarihçesine..
- Helva tatlısı Türkiye'de ve pek çok Orta Doğu ülkesinde yaygın olarak tüketilen bir tatlıymış.Bu sebeple helvanın bir sürü çeşidine ve farklı farklı lezzetlerine sahibiz.Mesela Balkanlar ve Orta Doğu'da tahinle yapılan helva yaygınken,Hindistan ve Bangladeş'te havuç ve bezelyeden yapılan koyu kıvamlı akışkan olarak yapılan helva yaygınmış.

- Kelime olarak helva Arapça'da tatlı anlamına geliyormuş.Belki biliyorsunuzdur,Hintçe ve Arapça birbirine çok benzer,Hintçe'deki "halwai" (tatlıcı) kelimesi de demek Arapça kökenliymiş,öğrenmiş olduk.

- Türkiye'de helva kültürünün yaygınlaşması ise İslamiyet'i kabul edip Arap kültürüne yakınlaşmamızla başlamış.Zamanla Osmanlı'da helva sıradan bir tatlı olmaktan çıkıp kültürümüzün bir simgesi haline gelmiş.Hatta zaman zaman askerlerin yaptığı "helva sohbetleri" olurmuş.Bu helva sohbetleri Mevlana'ya kadar uzanan bir gelenekmiş ve Mevlevilik'te helva sabrı ifade ediyormuş.Sanırsam kavrulması ve hazır edilmesi biraz uzun sürdüğü için.Bunun dışında saraylarda devletin ileri gelenlerin katıldığı sohbetlere Lale Devri'nin çılgın şairi Nedim de katılır,herkesi eğlendirirmiş.




- Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi ise tatlıya özellikle helvaya pek düşkünmüş hatta tatlı yemeyi iyi bir müslümanın niteliklerinden sayarmış.Eğer öyleyse,ben şu an cennetliğim arkadaşlar,kesin bilgi.

- O zamanın şekerci ve helvacıların dillerinden düşürmedikleri “Tatlı sevmek imandandır”, “Mumin helva gibidir” gibi hadislerin dükkanlarının duvarlarında asılı olduğu söylenirmiş.


Eveeet,bugünkü yazımızın da sonuna geldik.Gerçekten çok keyif alarak yazdığım bir yazı olduğu için sizlere günün anlam ve önemine uygun bir şarkıyla veda etmek istiyorum.


Mavi Işıklar'dan Helvacı Helva,iyi seyirler..




6 Temmuz 2014 Pazar

Teşekkür Etmek Yerine 3 Kişiye İyilik Yap!

Bugün günlerden film önerisiiii! Bugünkü bahsedeceğim film doğal olarak Bollywood'dan.İsmi "Jai Ho" Başrol oyuncusu Bollywood'un 3 kralından birisi olan; Salman Khan.Kendileri aksiyon filmlerinin kralıdır ve aynı anda filmlerinde aşkı yaşamayı da pek iyi becerir.Filmimize gelirsek,filmin verdiği mesaj o kadar saf ve güzel ki. İyilik yapmanın ve insanlara bunu yaymanın ne kadar önemli olduğunu anlatıyor.Kahramanımızın ve ailesinin diğer insanlarla(!) olan mücadelesini anlatıyor.İnsan gerçekten hayret ediyor.Filmin amacı bize "hala" bu dünyada iyi insanlar olduğunu ve iyilik yolundan vazgeçmememiz gerektiğini söylüyor ve bana göre kesinlikle amacına ulaşmış durumda..

Bu fotoğrafı da en baştan koyayım dedim belki filmi hemen izlemeniz için güzel bir etkisi olur?! :P





Şimdiiii biraz derine inersek,Jai!nin komik sahneleri o kadar iyi ki adamın diğer sahnelerdeki deli halleriyle bağdaştıramıyorsunuz.Mesela Jai'nin kavgada kükremek gibi bir huyu var.Sanıyorum içindeki siniri stresi böyle atıyor beyimiz.Hani normalde böyle heyecanlı bir kavga sahnesinde çok ciddi oluruz,gözlerimiz kocaman açılır falan ya sonra bi anda Jai başlıyo kükremeye,insanın gülesi geliyo yahu.Tabii bu da filmi daha da çok sevmeme sebep oldu.(resmen filmi daha çok sevmek için yer arıyorum,haha) Bunun dışında çok sevdiğim başka bir nokta oldu filmde,Jai'nin o sert görünüşünün altındaki sımsıcak kalbi.Böyle güzel sahneleri görünce "ayyyy,ne tatlı yaaa..." moduna girmemek elde değil.Zaten iyiliği yaymak için bulduğu yol da harika bir kalbi olduğunun göstergesi.Fikri tamamen şu: Bana teşekkür etmek yerine 3 kişiye yardım et ve o 3 kişiye de başka 3 kişiye yardım etmelerini söyle.Böylece iyilik zinciri genişleyip upuzuuun olacak ve iyilik yaygınlaşacak.Süper fikir ya,neden biz de denemiyoruz ki? Üstelik iyilik yapmak sizi mutlu eder,Jai efendi bunun garantisini de bizlere sunmuş durumda.Siz de çoğu gibi hadi ben 3 kişiye yardım etsem onlar edecek mi,yok canım,etmezler ki diye düşünebilirsiniz.Fakat unutmayın,kötülük zehir gibidir,hızla yayılır.İyilik ise ilaç gibidir,etkisi zaman alır...



5 Temmuz 2014 Cumartesi

Daha Mutlu Bir Gün İçin 5 Küçük Öneri

Malumunuz tatile gidemediğim bir yaz mevsimi daha...Sabahtan akşama kadar tatilimi nasıl daha iyi geçirebilirim diye düşüne düşüne aklıma sürüyle fikir geldi ve en işe yarayanlarını hemen yazayım dedim.Olur da bir gün size de lazım olursa diye hani...

1.Her derde deva olan 1 fincan kahve:
Kahve muazzam bir şey ya.Çayla karşılaştırılması büyük bir haksızlık bana göre çünkü çayda daha ciddiyetsiz bir hava varken,kahve tamamiyle özel anların içeceği.O sebeple ben böyle sakin,az biraz da huzurlu hissediyorsam mutluluk ekleme seçimimi hep kahveden yana kullanırım. (özellikle diyetteyken...) Bir de fal bakan birini bulmuşsam,değmeyin keyfime!




2.Uykusuzluğun verdiği inanılmaz hafiflik:
Tatilin başlamasıyla hemencecik kendime yeni bir alışkanlık edindim.Artık sabahı etmeden bir dakikacık bile uyuyamıyorum.O sabahın ilk kuş cıvıltıları duyulacak! Böyle gün doğuyor,camı açıyorum,yaz mevsiminin mükemmel sabahlarından biri,derin bir nefes çekiyorum ve mutluluk is loading...Sanki her şey az insanla ve daha fazla doğayla daha güzelmiş gibi hissediyorum ama sonra hemen geçiyor tabii..

Bu harikulade fotoğraf Adrasan'da çekilmiş:



3.Kay-bo-lun!
Şimdi bu ne demek dediğinizi duyar gibiyim.Aslında demek istediğim şey yepyeni yerler keşfetmek.Ee tatil bu,zaman çok,keşfedilmeyi bekleyen yerler de çok amaaaa tek bir şart var,kaybolarak keşfedeceksiniz.Mesela google maps'i açmadan ya da sokaktaki birine sormadan.Tamamiyle kendi başınıza,tam bir macera fırsatı.Şahsen ben kaybolmayı çok seviyorum çünkü sonradan anlatması bile çok eğlenceli! Tabii kayboluşunuzu birine anlatırken diğer arkadaşınız dün gece ilk defa gittiği mekanı anlatıyorsa,birazcık garip kaçabilir.




4.Bilgisayarınız isyan edinceye kadar film izleyin.
Film izlemek bambaşka bir olay.Eğer kitap okumaktan hoşlanmıyorsanız ve bir şeyleri izleyerek ve duyarak kavramak işinize daha çok geliyorsa,film bu iş için biçilmiş kaftan.Şu an içinde bulunduğumuz film dünyası o kadar geniş ve çeşitli ki her gün şehirden şehire,bir olaydan başka bir entrikaya atlar biçimde bazen de kendinizi bir cinayetin tam ortasında kolaylıkla bulabiliyorsunuz,müthiş!




5.Keep Calm and Just Read:
İşteee geldik benim en sevdiğime.İnsanı değiştirebilen nadir şeylerden biri bence kitap okumak.Kitap okumak sanki daha bir emek işi,daha çok konsantre işiymiş gibi geliyor bana.Neticede filmi izliyoruz,bitiriyoruz.Eee? Fakat kitap öyle mi,etkisini upuzun bir süre etkin tutmak,kafayı meşgul etmek ve seçtiğin o farklı dünyada uzunca kalabilmek için ideal.Bir diğer yandan da şöyle bir şey var; kahve-kitap ikilisinden alınan keyif başka neyde var allasen?





4 Temmuz 2014 Cuma

Yaşasın Yemek Yemek!

Şu an bu yazıyı yanıbaşımda duran köpüklü mü köpüklü sıcak çikolatamın köpüklerini üfleyerek yazmaktayım.Napıyım,seviyorum o köpükcükleri patlatmayı! Eğer siz de benim gibi yemek için yaşayanlardansanız beni anlayışla karşılayacaksınız,eminim.Yemek diye bir sanatın gündeme gelmesini geçtim çünkü bize artık bu ifade çok yetersiz geliyor.Hani bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyim derler ya,hah işte o hesap bizdeki de.Çevremde yemekten bahsetmeyip,yaşamak için yiyen tek bir Allah'ın kulu YOK.Günün her saatinde gerek foodporn aracılığıyla gerek yemek tarifleriyle birbirimizi acıktırma potansiyeline sahibiz.Hatta bugünkü yazımın konusunu değiştirmeme sebep olan da yine benim caanım arkadaşlarımdan biridir,sağolsun(!) Artık aramızdaki yemek aşkı öyle bir raddeye geldi ki, "Hilly başım dertte,yardım et!" diye bir mesaj atsam, (tabii böyle bi mesaj atmam herhalde,neticede Amerikan filminde değiliz) dur önce şu yediğime bak deyip yemeğinin fotoğrafını atar.Mükemmel ya,çevremde sürekli yemekten konuşabileceğim insanların olması gerçekten mükemmel.Bize göre ne kadar yemek o kadar mutluluktur çünkü.Öylesine bağımlıyız ki,okuldayken öğle yemeğini düşünmeden acaba tatlı olarak ne yesek dondurma mı yoksa waffle yemeye mi gitsek diye düşünürdük.Aslında bendeki bu manyaklık kendimce normal sayılır çünkü 4 ay gibi ciddi bir süredir diyetteydim (çaktırmayın hala sıkı diyette olmam gerek ama işleri biraz gevşettim,hehe) ve her gün çikolata yiyeceğim günün hayaliyle uyuyordum.Evet,çok faydasını gördüm,22 kilo az bir sayı değil ama insan başardığı şeye değil de başarma yolundayken yapamadığı şeylere daha çok takılıyor.Çünkü diyet yapmak İĞRENÇ.Ha burada bir parantez açmak zorundayım,yapmayı sevdiğim tek diyet var Dukan diyeti,onu da başka bir yazımda açıklayacağım.Şunu düşünüyorum,mesela neden yemekten sonra rahatça dondurmalı sufle yemek yerine elma yesin ki bir insan? ya da neden ayy bugün çok kalori aldım akşama yemek yiyemem diyerek hayıflansın? İsviçreliler mi Amerikalılar mı hangi bilim adamı bulacaksa bulsun artık şu çareyi çünkü YIL-DIK.Bu kalori hesaplarken kullandığım matematiği bir daha hiçbir yerde kullanmayacakmışım gibi gelmiyor değil hani,markette bile bir şey almaya yeltendiğimde o kadar fazla kalori hesabı yapıp zaman harcıyorum ki sonunda vazgeçip marketten çıkarken kasiyerlerin "bu kadar durdun,bari bi şey alsaydın!" bakışlarını sezebiliyorum.Baskılar bizi yıldıramaz!
Şimdi alttaki fotoğraf kendini ümitsizce teselli etmeye çalışan iki genç kızın hikayesini anlatıyor; İpekimsi ve Ozummy



En azından kabullendik,bizdeki bu huy değişmeyecek ama bazen kendi kendimize sağlıklı beslenme olaylarına giriyoruz mesela spordan sonra meyveli yoğurt filan yiyoruz ama sonunda çok sıkıcı olduğuna karar verip eskiye dönüş yapıyoruz.
Bir de şu muhabbetimiz çok popüler:



Eveet,bugünkü yazımın sonunda da en kolay ve en hızlı mutlu olma yollarından birini paylaştım.Yemek yemek insanı yedikten yaklaşık 1 dakika sonra mutlu edecek bir potansiyele ve hıza sahiptir,ah bi de sonradan gelen pişmanlığı olmasa...

3 Temmuz 2014 Perşembe

Oldies Gerçekten Goldies Be Dostlar!

Namasteeeeeeeeeeee!
Selamlar selamlar,öncelikle dün yazı yazamadığım için büyük bir suçluluk duygusu hissettiğimi söylemem gerek.Yazamama sebebime gelirsek,dün bizim küçük,sevimli ve samimi bir buluşmamız vardı.Lise arkadaşlarıyla,lisedeki sınıf öğretmenine yemeğe gitmek ne kadar tatlı bir hismiş yahu.Üstelik lisede yaşadığımız tartışmalar,saçmalıklar hiç yaşanmamış,adeta tüm kötü hatıraların üstüne ustaca bir örtü çekilmiş gibiydi.Olgunluk dediğimiz olayı resmen canlı olarak kendi gözlerimle görmüş bulunmaktayım arkadaşlar.O kadar samimi bir ortam vardı ki herkesin gözlerinden birbirimizi görmenin heyecanını,lise yıllarına duyulan özlemi ve birbirimizi görmemizden ötürü duyduğumuz hoşnutluğu okuyabilirdiniz.Bana böyle bir ortamı hayal edebilir miydiniz diye sorsalardı,kesinlikle hayır derdim ama hayatta en olmaz dediğimiz şeyler bile oluyormuş işte.Her gün sürekli olarak yeni birileriyle tanışıyoruz,kimilerini alıp başımızın üstüne koyuyoruz,dostumuz canımız ciğerimiz oldun sen diyoruz ama ne olursa ve ne şekilde olursa olsun insan hep elinde olmayarak yılların birer birer bitişini izlemeye dayanamıyor,alışıyor ama içindeki özlem duygusu hep kalıyor.İnsan diye bir ırk varlığını sürdürdükçe bu düzen böyle devam edip gidecek.Maalesef demek istemiyorum aslında çünkü beni şu anki ben yapan geçmişten kazandığım mükemmel anılarımdır ve bir insanın ölürken gerek yanında götürdüğü gerekse ardında bıraktığı en kalıcı ve en değerli şeyi anılarıdır.Sırf bu güzel şeylere sahip olduğum için bile kendimi dünyanın en şanslı insanlarından biri olarak sayabilirim.Anılara sahip olmanın en güzel tarafı ise eskilerle her bir araya gelişinizde o anıların mutlaka konuşulması ve sizin her seferinde ilk defa duyuyormuş gibi kahkahalara boğulmanız.Harika değil mi? Şu an bu yazıyı bile sırıtarak yazıyorum,varın dünkü halimi siz düşünün.Çok güldük,gecenin 1'ine kadar hunharca güldük ve kimse biricik hocamız Şeri'nin evinden gitmek istemedi.Gecenin 12 buçuğunda "ayy fal bakanınız var mı?" diyerek türk kahvesi yapan bir hoca düşünün,evet,o dünyanın en tatlı hocasıdır ve hayatta en yalnız hissettiğiniz zamanda bile onun iki kolunu açmış size sarılmak için hazır beklediğini görürsünüz.Üstelik pek deli doludur öyle ki selfie çekmek için sandalyelere çıkıp bize eşlik eden sevimli bir hali,her konuştuğumuza dahil olup bizi güldüren harika bir mizacı,iyilikle dolu bir kalbi ve sırf bizi ağırlayacak diye şa-ha-ne bir sofra hazırlayacak kadar da gönlü bol bir insandır.Bizim üstümüzdeki emeklerinin haddi hesabı yok gerçekten,ne kadar teşekkür etsek azdır.Upsss! Bu konuşmanın sonu çok neşeli bitmeliydi ama yine dayanamayıp duygusala bağladım çaktırmadan.Sonuç olarak,bu kadar yazdın da yani ne demek istiyosun derseniz aynen şunu diyorum: Eğer etrafınızda sizi mutlu eden birilerine sahipseniz,ne pahasına olursa olsun onlardan vazgeçmeyin,iletişiminizi asla koparmayın ve onlarla olmaktan ne kadar mutlu olduğunuzu belli etmeyi sakın ihmal etmeyin çünkü artık inanıyorum ki,hayatta mutlu olmanın en basit ve güzel yolu,hissettiğiniz şeyleri paylaşmaktır.

Sizlere saçmalıklarla dolu ama bir o kadar da eğlenceli olan bu fotoğrafımızla veda ediyorum.Love you all!





1 Temmuz 2014 Salı

10 Fabulous Reasons To Love Sex And The City



1.They (Carrie-Charlotte-Miranda-Samatha) show us that : "Friends are the family we choose for ourselves."

As Carrie Bradshaw said: "The most important thing in life is your family.There are days you love them,and others you don't,but in the and they're the people you always come home to.Sometimes it's the family you're born into, and sometimes it's the one you make for yourself."


2.These fantastic four's colourful worlds which are covered with different kinds of love.

Carrie's Manolo Blahnik love:




Samantha's "taste of men" craze:




Charlotte's passion of art:




Miranda's busy work life which causes become a workaholic:





3.Their witty,precious and sometimes quaint conversations around the table.




4.Their methods of coping with hard times.Because they show us "women can deal with anything they live."




5.Of course,love affairs! My favorite is Mr.Big and Carrie!




6.Life on the streets! This sentence is their mottos!




7.Carrie's inspiring and engrossing articles which she writes them in her newspaper corner.It is always full of "life!"




8.Sensitive,romantic and stylish party animal: The sweetest Standford!




9.Samantha's "having sex like a man" motto.HAHA!




10.Their vacation adventures.They can't spend "normal" holidays,can they?