30 Haziran 2014 Pazartesi

Kolombiya'nın Robin Hood'u : Pablo Escobar

Bugün History diye bir kanalda izlediğim programda duydum bu adamı.İlgimi çekti,araştırayım dedim ve hakkında 47 dakikalık bir belgesel buldum.Belgeselden sonra anladım ki Pablo Escobar'a hayranlık duymamak elde değil.Peki kim bu Pablo Escobar? Kendileri uzun bir süre hem Kolombiya hem Amerika polisini peşinden koşturmuş,ünlü uyuşturucu kralı.Yaşadığı yerde kendi devletinden daha fazla sözü geçen,kendi başına bir devlet haline gelmiş bir adam.




Belgeseli izledikten sonra farkettim ki ortada iki tane Pablo Escobar var.İlki,her yıl Kolombiya fakirlerine,yoksullarına,evsizlerine servetinden 300-600 milyon gibi büyük bir miktar dağıtan,ailesine büyük bir sevgiyle bağlı olan hatta bir gün kızı çok üşüdüğü için şöminede 2 milyon doları gözünü kırpmadan yakan şefkatli bir eş ve baba.Üstelik yaptığı yardımlardan dolayı insanların sevgisini öyle bir kazanmış ki çoğu insan onun yerini bildiği halde kimse ağzını açıp tek kelime etmemiş.Adam büyük kitleye oynamış,halkın sempatisini kazanmış,helal olsun.




İkinci Pablo Escobar ise ilk Pablo'nun tam tersi.Vicdanının olduğundan şüphe edilen,gözünü kırpmadan yüzlerce insanı öldürmekten sorumlu tutulan hatta sırf iki muhbiri öldürmek için koca uçağı patlattığı söylenen birisi. Adamdaki savaşçı ruh bitmek bilmeyen bir kaynak gibiymiş ta ki yakalanmasına çok az bir zaman kalana kadar.Belgeselinde kız kardeşi şöyle bir cümle kuruyor, Pablo'nun yakalanmasından bir kaç gün önce: "Pablo'yu gördüm ve savaşçı ruhunun bittiğini anladım.Çok üzüldüm çünkü bu dünyada görebileceğim son şey diye düşünürdüm." Zaten ondan sonra hemen yakalanıverdi adamcağız.




Ayrıca hayatının anlatıldığı "Killing Pablo" adlı kitapta şu şekilde bahsedilir:

 "Pablo daha küçük yaştayken, insanlara nasıl hükmedileceğini biliyordu. her şeyin bir anda biteceğini de biliyordu. her şeyini ona göre planlamıştı. planı tıkır tıkır işliyordu. emrindeki binlerce adam, kokain sevkiyatı yapan sayısız araç ve uçak, aklanmayı bekleyen milyarlarca dolar. hepsi pablo'nun avucunun içindeydi. fakat her insan gibi oda kusursuz değildi. kendi zaafları vardı. asla bir kadının ağına düşmez, sekse önem vermez, silahsız banyoya bile girmezdi.çok temkinliydi.ta ki, amerikan konsolosluğunu bombalatana kadar.
 o, hitler kadar etkileyici, einstein kadar zekiydi. ancak bütün yeteneklerini uyuşturucu kaçakçılığında kullanınca sonu kaçınılmaz oldu.o,belki nobel ödülü almış bir bilim adamı ya da oscar kazanmış bir yönetmen olabilirdi. o ise birinci viteste geri geri gitmeyi seçmişti,gitmişti de ancak motor bir yere kadar dayandı."


Son olarak bu efsane hakkında bir kaç özel bilgi vereyim;
-Pablo Escobar turist kıyafetleriyle dalga geçercesine Beyaz Saray'ın önünde fotoğraf çektirmiştir ve Mehmet Ali Birand bu fotoğrafı "umarsızlığın sınır tanımayan resmi" olarak tanımlamıştır.
-Uyuşturucu kaçakçılığından kazandığı parayla Forbes onu dünyanın en zengin 7.insanı seçmiştir.
-Kaçakçılığını yaptığı halde bir kez bile kokain kullanmamış,sadece esrar içmiştir.
-Kazandığı paraları sayarak değil tartarak alırmış.
-Kolombiya devletine hapis cezasının kaldırılması karşılığında ülkenin dış borcunu ödeyebileceği taahütünde bulunmuştur.





29 Haziran 2014 Pazar

Kendini Yavaştan Sevdiren Ülke: Hindistan

Bugün kendi kendime, "madem bu yaz tatil yok,deniz göremeyip,güneşlenemeyeceksin,o zaman sen de kendini eğlendirecek bi şeyler bul." dedim ve eskiden yaptığım gibi ansiklopedi okuma çılgınlığıma geri döndüm.Konuyu tahmin edersiniz,elbette Hindistan.Okudum,sayfalarca okudum ve bana çok ilginç gelen şeyleri burada paylaşmaya karar verdim.Şimdiden uyarayım,her zamankinden renkli ve bol resimli bir yazı olacak bu sefer.Çok seviyorum seni be Hindistan...




1.Hindistan'ın ünlü ırmaklarından biri olan İndus'un farklı yerlere bağlandığı 5 kolu vardır ve bu beş kolun birden aktığı yere "beş ırmak diyarı" anlamına gelen "Pencap" denir.




2.Hindistan'da öyle çok maymun vardır ki,bunlar her yıl tonlarca yiyeceği silip süpürdükleri için insanların başının derdidir.




3.Sığır eti yemeyen Hindular'ın başlıca besini pirinçtir.Yemeklerde çoğunlukla un ve su ile yoğrularak fırında pişirilen bazlama türünden "çapatti" (chapati) yenir.Çapatti genellikle mercimek çorbası ve bol baharatlı güveçle iyi gider.Yani neredeyse her Hint filminde,yemek sahnelerinde rastladığımız ekmek buymuş.




4.Hintlilerin yaşamında dinsel törenler ve şenlikler büyük önem taşır.İlkbaharda yapılan ve çocukların çok sevdiği Holi şenliği ve kışa girerken kutlanan Diwali,ışık şenliği gibi.Diwali şenliğinde havaya havai fişekler atılır çünkü kötü ruhların bunlardan korktuklarına inanılır.

Holi şenliğinden:


Bu da Diwali şenliğinden:



5.Hindistan'da pek çok insan kutsal bilinen yerleri ziyaret eder.Her yıl uzak demeden,pek çok Hintli aile Ganj'ın kutsal sularında yıkanmaya giderler.Ganj'da yıkanmanın tüm günahları arındırdığına inanırlar.






6.Avrupalı tüccarlar,15.yüzyılda baharatın çekiciliğine kapılarak Hindistan'a vardılar.İlk gelenler Portekizliler ve Hollandalılar'dı fakat 17.yüzyıla gelindiğinde Hindistan pazarını kapmak için asıl mücadele İngilizler ve Fransızlar arasında başladı.Bildiğimiz üzere İngilizler'in zaferiyle Hindistan'ın sömürgeleştirilmesi başlamış oldu.





7.Hint askerleri ve mihraceleri 1857'de İngilizler'i devirmek için eyleme geçtiler.Hindistan'da bu başkaldırı Bağımsızlık Savaşı olarak nitelendirilir.




8.Bu bağımsızlık hareketinin önderi olarak Gandhi'nin düşünceleri ve yöntemleri çoğu Hintli tarafından benimsendi ve Gandhi'nin savunduğu üzere pasif direniş başladı.İngilizler bu ulusal kurtuluş hareketini benzeri görülmemiş bir acımasızlıkla bastırmaya kalkıştılar.Ne var ki, artık Hint halkı bağımsızlığı için savaşmak üzere tamamiyle uyanmıştı.





9.Hint kültürü gibi bu zengin kültür sayesinde gelişen Hint Edebiyatı'nı da es geçmemek lazım.Hint Edebiyatı'nın dünya edebiyatına büyük yapıtlar armağan ettiği bir tür de masallardır.Bu türdeki en ünlü yapıt "Pançatantra" masallarıdır.İçeriğiyle La Fonteine'i de etkilemiştir.Birçok dile çevrilen bu masallar, Arapça'ya "Kelile ve Dimne" , Farsça'ya ise "Hümayunname" adıyla çevrilmiştir.





10.Hint sanatı üzerinde sırasıyla İran,İslam,Yunan ve Türk sanatının çok önemli etkileri olmuştur.Hint mimarlığının İslam sanatıyla etkileşimi,çini ve resimlerle süslenmiş görkemli camiler ve türbelerde görülür.Agra kentindeki dünyaca  ünlü "Tac Mahal" de bunlar arasındadır.Bu mükemmel türbenin mimarı bir Osmanlı olan Muhammed İsa Efendi'dir.



28 Haziran 2014 Cumartesi

Her Ramazanda Yaşadığımız 5 Şey

Hoşgeldin "ya şehr-i Ramazan" diyerek huşu içinde bir başlangıç yapayım yazıma, öncelikle ramazanı çok seviyorum çünkü insanların gözünde görmeye alışık olmadığımız insanlık pırıltılarını gördüğümüz nadir zamanlardan biri.Ramazanın ilk günü olması şerefine böyle bir yazı yazmayı kendime bir görev olarak edindim ve artık efsane haline gelmiş 5 şeyi yazıp,buraya bırakıyorum.




1.Gözümüzün nuru "Çağrı" (The Message) filmi

Meşhur filmimiz 1976 yılında yapılmış ve Türkiye'de vizyona girer girmez patlama yapmış.Demek ki hala sıkılmayan var bu filmden,sayamadım,neredeyse her ramazan aynı film,hayır televizyonculardaki de ne azimmiş arkadaş,her yıl her yıl,bıkmadılar bir türlü.Evet,film ramazana cuk oturuyo,İslamiyet'in doğuşu filan ama yetmez mi ya? Film adeta aileden biri gibi,çoluk çocuğumuz gibi oldu.Bizim TV ağlıyor şu an.

2.Sahur ve İftarların Vazgeçilmezi Nihat Hatipoğlu

Geçenlerde Twitter'da bir şey okumuş,baya gülmüştüm."Niye her ramazan Nihat Hatipoğlu program yapıyor,sanki her sene ayetler mi değişiyor?" yazmış biri.Bir yönden hak vermeden edemedim.Sizce de yayın akışı olarak biraz değişikliğe ihtiyaç yok mu?Kafa aynen şu: Ramazan geldi,sokalım bir iki dini program-film ardından da gelsin Nihat Hatipoğlu,tamamdır.Olmuyor ama böyle arkadaşım.

3.Milli Klişemiz: Ramazan Geldiğinde Milletin Hava Tahmini > Meteoroloji

Hava sıcaklıkları normalin üzerinde seyrederken,yakınmalar başlar; "hava da pek sıcak,bu havada orucu nasıl tutucaz yaa?" Tabii amcalarımız,teyzelerimiz -genelde 65+ - durur mu yapıştırır cevabı "bu ay mübarek ay,hiiç merak etmeyin siz,Allah kolaylık sağlar,havalar filan serinler." Mübarek Türk insanı işte,meteorolojiye bile ihtiyacımız yok,çok şükür.

4.İftarda Ne Yemeli?

Büyük ihtimalle bu konu,haberlerin tek ve oldukça popüler konusu.Hayır,bir de her ramazanda 88 kişi çıkıp anlatıyor,ağır şeyler yemeyin,bol su için,hafif tatlılar tercih edin vs diye hala mı kafamıza girmiyor,vallahi bilemiyorum.Gerçi çok da merak ediyorum,acaba kaçımız uyguluyor bu önerileri? Ramazana özel beslenme alışkanlıkları,bir harika değil mi?

5.Orucu Uykuya Tutturma Olayı

Bir ay boyunca hep şu cümleyi duyarım,herkesin ağzında aynı laf, "orucu uykuya mı tutturuyosun sen bakiyim?" İsterseniz size kaçta uyuduğumuzu,kaçta uyandığımızı,gece kaç kez tuvalete gittiğimizi ve kaç kere rüya gördüğümüzü liste halinde verelim ki siz de rahatlayın biz de.Yahu utanmasalar "aa bugün biraz fazla uyumuşsun,orucu uykuya yedirmişsin,bu yüzden şu kadar sevap kazanırsın." diye yorumlara başlayacaklar.Oruçta bile rahat yok dediğinizi duyar gibiyim,haklısınız.

27 Haziran 2014 Cuma

Virüsler Sarmış Dört Bir Yanımı

Bu güzel mevsimde üstelik tatilde bu ağır gribe yakalanmak için ne günah işlemiş olabilirim acaba? Şu an 1 rulo tuvalet kağıdı,burun spreyi ve öksürük şurubu en yakın dostlarım oldu.Öyle ki sabahın 5 buçuğuna kadar beni yalnız bırakmadılar,sağolsunlar.Kışın bir kez bile hasta olmayan ben şimdi nasıl hasta oldum,vallahi bu da bi marifet.Ama biliyorum ben dün gecenin üçünde yatağın üstünde elimde sineklikle odamdaki haşereleri yakalamaya çalıştığım için oldu.Sanırım cezalandırılıyorum! Hayır,işe pozitif yönden bakayım diyorum,hani hastayken iştah filan kesilir ya,yok anacım o da yok.İştahımın da maşallahı var.Bir de şöyle bi sıkıntı var,bilmiyorum size de oluyor mu ama hastayken sürekli gözlerim dolu dolu,sanki kaç yıldır birlikte yaşadığım köpeğim ölmüş de yalnız kalmışım gibi,öyle bi hüzün,öyle bi gam.Annemin dediği gibi "ayh elim ayağım dökülüyo yaa." Ah tabi,kafamı 1 ton ağırlığında hissetmemin yanında,bitmek bilmeyen bir uyuşukluk söz konusu,utanmasam makyajımı bile anneme sildiricem.Hastalık zor.Bir an önce iyileşiyim de kendime geliyim yahu,sanki başka biriymiş gibi hissediyorum! Bugün evde tek kalmış adaçayını yaptıktan sonra içine düşen sinekten anlamalıydım,bu yaz en talihsiz tatilimi geçiyorum,yetişin a dostlar!






26 Haziran 2014 Perşembe

Acilen Hayatınızdan Çıkarmanız Gereken 5 İnsan Tipi

Bugünkü yazının olması gereken konusu Bollywood idi ama 10 dakika önce fikrimi tamamen değiştirerek böyle bi yazı yazmaya karar verdim çünkü -eğer blogumu okuyan varsa tabii- bu konudaki nacizane tespitlerimi herkesle paylaşmam gerektiğini düşündüm.Çıkması gereken birilerini hayatımızdan çıkarmak uzaktan bakılınca zor ve zahmetli gibi gözükse de temelinde yogadan bile rahatlatıcı bir etkisi var.Evet,biliyorum hayatlarımız çok dolu,çok stresli,çok karışık,zamanımız yok falan filan ama hayatımızı büyük ölçüde stresle dolduran yine etrafımızdaki insanlar,o yüzden çıkarılması gereken kim varsa bir an önce çıkarılmalı.Size bir tavsiye,nerden başlayacağınızı bilmiyorsanız,Facebook'tan başlayın.Onları bi kenara ayırın ve basıverin! "Arkadaşlarımdan çıkar." Bunu yaptıktan sonra bi rahatlama hissi,bi gevşeme gelecektir,şaşırmayın.Tamamiyle normaldir.




Tip 1: Bencillikten Dünyayı Unutmuş Kişi

Hayatta tahammül edemeyeceğim tek insan bencil insandır arkadaş.Bak o kadar reklamlar bile yapılıyor "hayat paylaşınca güzel la la laa" diye sen hala ille de kendim ille de kendim,yeter yahu! Ne güzel demiş Mercedes Joubert "It is impossible for a selfish person to find real happiness." diye,ağzına sağlık.Hemen çıkarın bunları hemen,gerçi sürekli kendini düşünüp sizi umursamayan birine ne kadar tahammül edebilirsiniz,o da ayrı bir konu.

Tip 2: Yaptığınız Her Şeyi Ama Her Şeyi Soluksuz Eleştiren Kişi

Dünyanın en etkili yıkıcı eleştirilerini yapan insanlardır bunlar.Hani ağzınızda kuş tutsanız da yaranamayacağınız tiplerden.Tamam,kimsenin onayına ihtiyacımız yoktur zaten ama bazen pohpohlanmak ya da takdir edilmek isteriz,neticede biz de insanız! 1 yıl öncesine kadar kafamı bu eleştirilerle doldurmaktan düşünemez hale gelmiştim ta ki o insanların hayatımda sadece eleştirileriyle var olabildiklerini farkedene kadar.Çıkarmak zaman aldı ama sonunda mutlu bir yere doğru gidiyorsanız gereken her şeyi yapmak zorundasınız.

Tip 3: Bir Ay İçinde Kansere Yakalanıp Öleceğine İnanacak Kadar Karamsar Olan Kişi

Uzaktan bakınca evhamları,endişeleri ve kuruntuları bolca güldüren ama dahil olduğunuzda zehir gibi hızla size de bulaşıp vücudunuza yayılan bir illettir kendileri.İlk başta inanmazsınız,güler geçersiniz,saçmalık olduğunu düşünürsünüz ama birazcık zaman sonra bakmışsınız ki tüm pozitifliğiniz uçmuş gitmiş.Ee üzüm üzüme baka baka kararır diye boşuna demiyorlar.Karamsarlık bu hayatta intiyacımız olan son şey bile değilken,bile bile bunu hayatımıza sokan kişilerle iletişime devam etmemiz,ne biliyim,olmaz ya.

Tip 4: Durup Dururken Maziyi Hatırlayıp Sürekli Mutsuz Olan Kişi

Allah aşkına,bu kafayı birisi bana açıklayabilir mi? Rahat batıyor buna derler ya,bu insanlar için söylenmiş olmalı.Sonuçta beni üzen,yaralayan,unutmamın ve iyileşmemin zaman aldığı bir olayın etkisinden sonunda kurtulmuşken neden aynı bataklığa düşmek isteyeyim ki? Bence bunun sebebi bu tipteki insanların mutluluğun anlamını bilmiyor olmaları ya da mutluluğun gelmesini kafalarındaki olaylara şartlamaları.Şahsen en çok üzüldüğüm ve en çok konuşup yardım etmek istediklerim,çok yazık.

Tip 5: Herkesi Yönlendirmeye Çalışan, Lider Ruhlu(!) Kişi

Bu lider ruhlu(!) insanlar,adeta bir Hitler,bir Kennedy edasıyla ve özgüveniyle ortalıkta dolanmayı pek severler.İnanırlar ki,en iyi yemeği onlar tatmıştır,en iyi şarabı onlar içmiştir,en fazla genel kültür bilgisi onlardadır.Bu yüzden sürekli sizi verdiğiniz kararlardan vazgeçirmeye çalışırlar,kararlarınızın kötü ve işe yaramaz olduğuna inandırmaya çalışırlar ki onların söylediği kararları seçebilin.Farkettiyseniz bu tip 5, tip 1 ve tip 2'nin karışmış hali,tehlikenin farkında mısınız? Koşarak uzaklaşın hemen bunlardan,koşuun!






25 Haziran 2014 Çarşamba

3..2..1.. Yazıyorum!

Bir varmış bir yokmuş,bir ülkede, aklına her gelenin aynı gün başına geldiği bir kız varmış.Bu kız bir gün blog yazmaya karar vermiş ama endişeleri varmış, "nasıl yazarım? nasıl yaparım?" diye söylenip dururmuş.Yine bu kızımız kendine kendine söylenip, "ay keşke yardımcı olacak bi şeyler bulsam." derken gazetede harika bir yazı buluvermiş...




Eveeet,gel gelelim bu yazıya.Radikal'in sitesinde okuduğum bu harika yazının başlığı "Yazarlardan 31 Tavsiye:Nasıl Yazmalı?" ve içinde efsanevi yazarların yer yer ilham verici yer yer etkileyici sözleri var.-evet quotes,en sevdiğim- Bence gayet faydalı bir yazı olmuş çünkü kendini amatör olarak gören her yazmaya gönüllü insanın kapabileceği şeyler mevcut.
Orijinali için : http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/yazarlardan-31-tavsiye-nasil-yazmali-364804

Olmazsa olmazım olarak yazıdan en beğendiklerimi aynen buraya koyuyorum,bunlar burda dursun.

Cesur olun,her şeyi deneyin.Her sözcüğün kusursuzluğa hizmet ettiği küçük oymacılık işlerine soyunmayın.Teknik,okuru cümle cümle yakalasa bile akılda kalan sadece içerik olacaktır.” Joyce Carol Qates

“Yaratıcılığın en büyük düşmanı kendinden şüphedir.” Sylvia Plath

 “Esin için bekleyemezsiniz, bir çomakla peşine düşmeniz gerekir onun.” Jack London





24 Haziran 2014 Salı

İllüzyon Gibi Aksiyon:Dhoom 3

Never say never again! Hayatta asla asla denilmemesi gerektiğini bir kez daha anlamış bulunuyorum.Nasıl mı?Teşekkürlerim Aamir Khan ve inanılmaz filmi Dhoom 3'e.Bu hayatta aksiyon filmlerinden en çok nefret eden ve "abi aksiyon ne yaa öyle vurdulu kırdılı asla izlemem aslaaaa?!" lafını sürekli kullanan ben iken,bu Bollywood bana aksiyon filmlerini bile sevdirdi.Sebebi benim Bollywood manyaklığım mı yoksa içten içe sevesim mi varmış onu hala çözemedim, üstüne üstlük o gerilim ve aksiyon sahnelerinden etkilenmeye başladım!Ne zaman Aamir Khan motorsikletiyle bi sokaktan fırlasa ben "vaaaaay be adam ya adam!" gibilerinden coşkuya kapıldım.Tabii bu noktada şöyle bi uyarının yapılması gerektiğini düşünüyorum,eğer Bollywood'da çok yeniyseniz ve filmlerin çok azını izlediyseniz,büyük ölçüde film pek hoşunuza gitmeyecektir zira filmin ortasında çıkan 3-4 kişi de taze Bolly'ciydi bana kalırsa.Biraz "ustalık dönemi"ne giriyor aslında bu film o yüzden önceden aperatif olarak birkaç film daha izlemelisiniz! Çünkü filmde mantığa sığmayan sahneler birazcık fazlaydı,hatta fazlalığıyla çoğu kişinin gözüne batacak sahnelerdi ama beklenilenin üzerine bende şok etkisi yarattı,adeta aydınlandım ve "ya ben aksiyon seviyomuşum meğerse." moduna girdim!




Bu güzel,etkileyici,çılgın aksiyon sahnelerini bi kenara bırakırsak,film kurgu olarak da çok etkileyici,gizemli ve eğlenceliydi çünkü insanın kalbine hitap eden çoğu duyguyu içinde barındırıyordu.İşte bu Bollywood'un en sevdiğim yanı,her filmde mutlaka kendinizden bir şeyler bulabiliyorsunuz ve bu da kesinlikle hint filmlerini diğer kulvardaki filmlerden "gerçeklik" çizgisiyle kolayca ayırıyor.Neyse neyse konumuzdan çok fazla sapmadan son bir şey söylemek istiyorum,lütfen fırsat buldukça Dhoom 3'e gidin.Ailenizi,arkadaşlarınızı,komşularınızı ikna edin,edin ki Bollywood geç de olsa ülkemizde yaygınlaşmaya başlasın!

23 Haziran 2014 Pazartesi

Anlatsana Biraz Neden Blog?

Julie&Julia filmini mutlaka bileniniz,duyanınız olmuştur.Zaten mükemmel olan film ABD'nin kraliçesi Meryl Streep ve Amy Adams'ın kombinasyonuyla kalbimde taht kurdu.Tabii konusunu da es geçmemek lazım;YEMEK! Hayatta yemek yemekten,pişirmekten ve paylaşmaktan daha güzel bir şey olmadığının kanıtı resmen bu film.




Filmin konusu gerçek iki hikayeye dayanıyor, zamanları ve mekanları aynı olmasa da yemek pişirmeye gönlünü kaptırmış iki mükemmel kadının hikayesi.Bundan 40 sene önce sırf meşgale bulmak için yemek pişirmeye başlayıp efsane olan bir kadın ile yine aynı tutkuyla bu işe başlayıp efsaneyi sürdürmeyi beceren bir kadını anlatıyor bu film.Tahmin edeceğiniz üzere Julia Child (Meryl Streep) gibi bir efsaneyi sürdürmek herkesin harcı değildir ama Julie Powell (Amy Adams) bunu başladığı günkü hırsla,her gün usanmadan içini açtığı bloguna dökerek harika bir şekilde tamamlıyor.İşte bu film de benim blog açma sebeplerimden birisi ayrıca blogumun "ilk film önerisi" de bu film oldu.Kısacası,bir kez değil çok kez izlenesi müthiş bir başarı hikayesi!

Yazımı Julia Child imzalı bir cümleyle bitirmeyi kendime bir borç bilirim.

"People who love to eat are always the best people." Julia Child

22 Haziran 2014 Pazar

İlk Yayın-Heyecan-Sabırsızlık-Blogger Olma Yolunda İlk Adımlar

Namaste! Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bu blogu içimde okyanus haline gelmiş Bollywood hayranlığı için açtım.Ha bi' de yeni gözdelerim,bebeklerim olan "quotes" çılgınlığım için.Öyle ki hayatın anlamını bunlarda aramaya başladım ama siz yine de çok ciddiye almayın, neticede ben de her boş bulduğum vakit "stalker"lıkta level atlayan,hayatın "kahve" tarafını tutan,whatsapp'ta olur olmadık geyikler yapan ve gülmeyi hiç bi' zaman unutmayan sıradan bi' insanım.Dolayısıyla -tabii olur da bloguma girerseniz- benim için çok yeni ve garip bi' tecrübe olacak.Heyecan dorukta!!!

P.S: İlk yayınımın bitirişini bir quotes ile yapmasaydım içim rahat etmezdi.

"The secret to a rich life is to have more beginnings than endings." Dave Weinbaum