23 Aralık 2014 Salı

Ipekimsi ile Musiki Vakti #1

3..2..1 Yayındayız!
Sıradaki programımız, 7'den 70'e herkesin favorisi olan İpekimsi ile Musiki Vakti!
Bugünkü konumuz İpekimsi'nin bizzat sizler için seçtiği,dinlediğinizde sizi o hikayeden bu hikayeye sürükleyecek,bir kez dinlediğinizde dilinizden düşmeyecek şarkı tavsiyeleri.




Hepinizin sahip olduğu,içinde kendinizden bir şeyler bulduğunuz müzik arşivinize, çorbada benim de tuzum olsun diyerek biraz katkı yapmak istedim bugün,hazırsanız başlıyoruz efenim..



1) Elvis Presley - Pretty Woman (1964)



Pretty woman,yeah yeah yeaaaah!




2) Frank Sinatra - Fly Me To The Moon (1964)




In other words, I love you...




3) Led Zeppelin - Stairway To Heaven (1971)




And she's buying a stairway to heaven..




4) The Beatles - Hey Jude (1973)




Take a sad song and make it better..




5) Queen - Bohemian Rhapsody (1975)




Mama,just killed a man..




6) Bob Dylan - One More Cup Of Coffee (1976)




One more cup of coffee, before I go..




7) Lionel Richie - Hello (1983)



Hello, is it me you're lookin' for?




8) Nirvana - Smells Like Teen Spirit (1991)



A mulatto..
An albino..
A mosquito..



9) Bruno Mars - Just The Way You Are (2010)




And when you smile, the whole world stops and stares for a while...




10) Hugh Laurie - You Don't Know My Mind (2011)




I'm laughing just the keep from crying...





18 Aralık 2014 Perşembe

Bugun Ne Yesek? #3

Tek kelimeyle do-nu-yo-ruz!
Meşhur Ankara ayazlarının kapımızı çalıp,bizi kat kat giyinmeye mecbur bıraktığı şu günlerde ne yapıyoruz? Tabi ki bu soğukların bizi yıldırmasına izin vermiyoruz! Aksine,azimle kendimizi o kafeden bu kafeye,o restorandan bu restorana atmayı ihmal etmiyoruz.Bu sebeple bugünkü 3.Bugün Ne Yesek? postuyla karşınızdayım efenim.

Hamburger sadece Burger King'den ibaret değilmiş!
Üzüntü ve pişmanlıkla söylemeliyim ki hamburgeri sadece Burger King'de yediğim günlere acıyorum.Ne saatler ne öğünler King Boy Tavukburger'le harap oldu,büyük boy patates ve kola için ne gençler kendilerini kaybetti bu yolda.Sadece 90 kuruşa patatesi ve kolayı büyütmek için ne kuyruklar gördük AVM'lerin yemek katında.Fakat zararın neresinden dönersek kardır değil mi? Bende -daha fazla- sözünü ettiğim o gençlerden olmamak için "dışarı çıktığımızda ne yesek?" listeme hamburgerleri de eklemiş bulunmaktayım.

Mekanımız: Big Baker!



Buyrunuz tam adresi:
Muammer Aksoy Cad. (2.Cad.) No:10 Bahçelievler/Ankara




Ne kadar tatlış bir mekan görüyorsunuz değil mi? Bende geçenlerde ilk defa gittim,akşam yemeği için çok doğru bir tercihmiş gerçekten çünkü bildiğiniz gibi yemekler kadar ortam da önemli ve Big Baker'ın ortamı benden tam 10 puan aldı! Birincisi müzikleriyle beni benden alan Max Fm çalıyorlar, ikincisiyse garsonları gerçekten çok hızlı ve sempatik.Kısacası karnınız çok açsa ve yolunuz Bahçeli'ye düşerse Big Baker'a uğramadan geçmeyin derim!


Yemek için 3 Peynirli Burger'i tercih ettim ve tıka basa doydum.Gördüğünüz gibi hamburgeri kocaman ve sıcacık bir şekilde servis ediliyor.Yanında kankası olarak gelen tombiş patatesler ise baharatıyla bir efsane olmaya aday.Tabii bunların dışında sosları da çeşitli,bakmayın ben sadece ketçap-mayonez sevdiğimden bunları tercih ettim.Yemekten en zevk aldığım olay ise şuydu: Patatesi hamburger yetmediğinde doymak için yemiyorsunuz,hamburgeri çiğnerken kalan boşlukları doldurmak için patatesleri birer ikişer ağzınıza atma ihtiyacı duyuyorsunuz.Çünkü gerçekten çok leziz!
Fiyatına gelirsek,bu kocaman ve lezzetli menünün fiyatı 18.5 TL. Diğer burgercilerden pek bir farkı yok çünkü gördüklerime nazaran ortalama hamburger fiyatları bu aralıklarda oluyor.Zaten,yemeğin sonunda yediklerinizin kesinlikle verdiğiniz paraya değdiğini görüyorsunuz.

Bonus: Bu Lezzetler Hep Sürsün İstiyorum Diyenler için;




Tadaaaa! Orada tadacağınız lezzetleri çantanıza koyup eve götürme isteği oluşturacağını bildikleri için bir de böyle bir bölüm yapıp,envai çeşit sos,makarna vb. satıyorlar.Hesabı ödedikten sonra, "ay dur eve elim boş gitmeyim şimdi" diyenler için ideal.

Bonus 2: Big Baker aynı zamanda cheescake'leriyle de bayağı ünlüymüş.Henüz yeme fırsatım olmadı fakat en kısa zamanda kendileriyle bir randevu ayarlayacağım.Bu bonusu da buraya bırakayım,ben yiyemedim bari siz yiyin.

Evet,bugünkü yazımı da -yine- acıkarak bitiriyorum,sanırım yarın gidip Big Baker'ı bozguna uğratacağım ya da arada bir gelen "ben diyetteyim yaa" düşüncesini hatırlayıp ızgara tavuk ve salataya talim edeceğim,bilemiyorum artık.

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere,hadi size afiyet olsun!

p.s: Kullanılan fotoğraflardan sadece hamburgerli olan bana aittir,diğerleri internetten alıntıdır.

27 Kasım 2014 Perşembe

11 Hollywood Klasigi Bollywood'a Uyarlanırsa!

Bonjour à tout le monde!
Yani herkese merhabalar!

Biliyorum,yazının başında bari yapma,söylenme diyeceksiniz ama ben yine kendimi tutamayıp,hayatımın monotonluğundan yakınarak başlayacağım yazıma.Ciddi ciddi soruyorum,hayat neden bu kadar monoton? ya da Çoğunlukla neden yaptıklarımız bize hiçbir anlam ifade etmiyormuş gibi hissettiriyor? Mesela şöyle bir örnek vereyim,uzun süredir karşılaşmadığım bir arkadaşımı gördüğümde hayatımdan bahsederken, "aynı ya işte..." demek istemiyorum artık.Her gün aynı şeyleri yapmak,aynı yerleri,aynı insanları görmekten inanılmaz derecede sıkıldığımı söylemeliyim.Hayatımda her şey böylesine aynıyken bari nacizane blogumda bir değişiklik yapayım dedim ve farklı bir yazı yazmaya karar verdim.Bugün tatlış mı tatlış bir yazıyla karşınızdayım.Fazla merak ettirmeden söyleyeyim,bugünkü yazımdaaaaa,yıllar boyunca kafamızda yer etmiş,izlediğimizde bazen güldüren,bazen ağlatan,bazen de etkisinden bir hafta çıkamadığımız güzide Hollywood filmlerinin Bollywood versiyonundan bahsedeceğim.
Konu aklıma nereden mi geldi? İşte farklılık da burada,haberi Hindistan'ın gözde medya kuruluşu Filmfare'in sitesinde okudum.Malumunuz,haber İngilizceydi ve bende bunu zevkle Türkçe'ye çevirerek sizlerle paylaşacağım.
Eğer aman yok senin çevirine kalmadık,orijinalini okuyacağım ben derseniz buyrun resmi siteleri,hem diğer haberlere de göz atmış olursunuz:
www.filmfare.com

Ben bunu da istemiyorum bana daha canlı daha hareketli bir şeyler lazım diyorsanız,hiç düşünmeden Bollywood Çeviri Arşivi'ni(BÇA) takip edin derim.Facebook'ta son derece aktif olan bu güzel sayfa,sadece yaptığı çevirilerle değil,sahip olduğu kocaman bir aileyle de kalplerimizi kazanmış durumda.Buyrunuz:
https://tr-tr.facebook.com/BollywoodCevirileri


3..2..1..Motor!

1.Mean Girls (Kötü Kızlar)



Zamanında her ergenin izlemiş olduğu film diye anılıyor Mean Girls.Bilirsiniz,elin Amerikalarında ergenler 16 yaşlarında "party animal" moduna geçiyorlar,filmde de bunlardan bol bol bahsetmişler,sağolsunlar.İçinde kötü mü kötü bir o kadar da güzel kızların bulunduğu film Bollywood'a uyarlansaydı bakın rolleri kimler kapardı:
Cady Heron-Parineeti Chopra
Aaron Samuels-Varun Dhawan
Regina George-Nargis Fakhri

Ne de olsa,iyi kızlar cennete,kötü kızlar her yere!

2.Pretty Woman(Özel Bir Kadın)




Romantik komedi türünün efsaneleşmiş filmlerinden olan ve benim de her seferinde bayılarak izlediğim bu harika filmin başrollerini karizmatik mi karizmatik Richard Gere ve güzel mi güzel Julia Roberts paylaşıyor.Aşk gibi aşk.Tabii ki başrollerimiz arasındaki bu kimyanın ve romantizmin aynısını kimler yakalayabilir? Tabi ki, canım Shah Rukh Khan-Deepika Padukone çifti.


3.Top Gun




Shahid Kapoor'un Mausam filmini izleyeniniz ya da hatırlayanınız var mı? Filmindeki karakteri size de Top Gun filmindeki Maverick karakterini anımsatmadı mı? Ray-Ban tarzı gözlükleri,üzerinde sanki sadece onun için dikilmiş gibi kusursuz duran üniforması ve kişiliğiyle resmen Hintli Maverick olabilirmiş Shahid Kapoor.Tabii ki, Ileana D'Cruz da Charlie karakteriyle herkesin beğenisini kazanabilecek potansiyelde.


4.Titanik




Doğrusunu söylemek gerekirse,ilk başta Titanik'i görünce bir duraksadım.Hani Titanik sonuçta,dokunulmaz filmlerdendir bizim için,eşi benzeri yoktur.Ama bu filmde Rose karakterini oynayacak biri varsa o da Kareena Kapoor'dur.B-Town'un asil ve göz alıcı güzellerinden olan Kareena Kapoor, Kate karakterinin altından kalkardı bana kalırsa.Rose'un bir de Jack'e ihtiyacı var tabii ki.O kişi ise Kareena'nın da kendisine en çok yakıştırdığı film partneri Imran Khan olurdu.Aralarındaki uyum gerçekten takdir edilesi cinsten.


5.Jerry Maguire(Yeni Bir Başlangıç)




"Show me the money!" repliğinin filmin unutulmaz sahnesi olduğuna hemfikiriz değil mi?
Ve bu karakteri Bollywood'da kim oynayabilir diye düşündüğümüzde aklımıza tek bir isim geliyor: Hrithik Roshan! Yalnızca Hrithik Roshan, başrolün iyi görünüşünü taşıyabilir.Bu rol Hrithik için resmen biçilmiş kaftan.



6.The Devil Wears Prada(Şeytan Marka Giyer)




Şu sıralar film yapmaktan elini eteğini çekmiş olan Kajol, -çok şükür- modaya merak sarmış ve stilinde büyük değişiklikler yapmaya başlamış.Dolayısıyla Devil Wears Prada'nın Miranda'sı (Meryl Streep) olarak Kajol seçilse hiç de fena olmaz.Moda ikonu olan Miranda'nın öğrencisi Andy'e (Anne Hathaway) öğretecek çok şeyi var.Küçük dünyasında büyük hayalleri olan,yetenekli ve akıllı olan Andy için akıllara gelen isimse hiç şüphesiz B-Town'un yeni gözdesi Alia Bhatt!


7.Charlie's Angels (Charlie'nin Melekleri)




Charlie'nin Melekleri'nin uyarlaması yapılırsa,filmin Bollywood gündeminin tam da ortasına bomba gibi düşeceğinden hiç şüphem yok.Gelmiş geçmiş en ateşli komedi filmi olarak anılan bu filmin melekleri de kim olur dersiniz? Tabii ki Bollywood'un "hot chicks" diye anılan oyuncuları Anushka Sharma,Priyanka Chopra ve Jacqueline Fernandez olur!
Cameron Diaz(Natalie Cook) - Anushka Sharma
Lucy Liu(Alex Munday) - Priyanka Chopra
Drew Barrymore(Dylan Sandlers) - Jacqueline Fernandez


8.P.S: I Love You(Not:Seni Seviyorum)




Vizyona girdiği andan itibaren gerek senaryosuyla gerek harika oyuncularıyla milyonlarca kalbe dokunan P.S: I Love You filmini sevmeyen yoktur sanırım.Filmde Gerard Butler ve Hilary Swank harikalar yaratmış,bize niye olmuyor ya böyle şeyler?! diye uzun uzun düşündürmüştü.Bu tatlı çiftin yerine ise Saif Ali Khan-Deepika Padukone çifti düşünülebilir.Eğer Love Aaj Kal filmini izlediyseniz,eminim hak vereceksiniz,Saif-Deepika çiftinin uyumu gerçekten görülmeye değer.Ne dersiniz,yeni çiftimiz, Holly ve Jerry'nin yerini tutar mı sizce?


9.Fight Club(Dövüş Kulübü)




Ooooo! Uyarlanırsa,bayılarak izleyeceğim bir film daha! Chuck Palahniuk'un romanından esinlenilen Fight Club filmi, hepimizin bildiği gibi, Brad Pitt(Tyler) ve Edward Norton ile bir kült haline geldi.Yeni Tyler ve Edward kim olur diye düşünüyorsanız,çok düşünmeyin,ben söyleyeyim.Ranveer Singh ve Siddhart Malhotra tabii ki! B-Town'un genç jenerasyonundan olan bu ikili rollere cuk otururlardı resmen.Hem hayal edin,Ranveer ve Siddhart'ı birçok kez üstsüz görme fırsatımız olurdu!
Roller bahane oyuncular şahane!


10.The Twilight Saga(Alacakaranlık Serisi)




Aşk üçgeni deyince modern Bollywood'da aklımıza ne gelir? Student Of The Year romantizmi gelir! Filmin orijinalini hiç sevmesem de sırf uyarlamada oyuncuların nasıl bir iş çıkaracaklarını görmek için bile izleyebilirim bu filmi.İyi görünümlü Edward Cullen rolünde Siddhart Malhotra, -tişörtümü her an çıkarabilirim- modunda gezinen Jacob Black rolünde Varun Dhawan ve bu iki kişiyi bir aşk üçgenine sürükleyen Bella Swan rolünde ise Alia Bhatt! Vallahi şahane oldu!


11.The Wolf Of WallStreet(Para Avcısı)




Karizmatikliği,çapkınlığı ve kıvrak zekasıyla akıllarda yer etmiş olan Jordon(Leonardo DiCaprio) 'un rolü bize pek bir tanıdık geldi.Doğru bildiniz,o tanışıklığın adı kesinlikle Ranbir Kapoor! Kendisine her rolü kondurabildiğimiz,her filme,her role yakışan Ranbir Kapoor bu sefer de karşımıza bir para avcısı olarak çıksa hoş olmaz mıydı? Hoş olurdu,hem de çok.Sevgili Leonardo bu rolüyle Oscar'ı kazanamadı ama eminim ki Ranbir yeni Jordon rolü ile bir çanta dolusu Oscar'ı toplar gelirdi!


Khuda Hafiz!

25 Ekim 2014 Cumartesi

Nedir Ne Degildir : Bollywood #2

Namaste!

Yağmurlu,çamurlu,ayazlı bir Ankara gününden herkese selamlar!
Gri rengin Ankara'ya hakim olmaya başladığı bu günlerde yapılacak en iyi şey sıcak bir ortamda içimizi ısıtacak şeyler yapmaktır.Bende sessiz sakin bu cumartesi gününde, hazır battaniye-kahve modumdayken güzel bir yazı yazıp sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Birazdan okuyacağınız yazı,ilkini taa Ağustos'ta yazmış olduğum "Nedir Ne Değildir:Bollywood #1 " in devamı.Biliyorum,bu yazım da HBO'nun sezon finaline girip aylar aylar sonra yeni sezona başlayan dizileri gibi olmuş ama napayım,idare ediverin işte.

Hatırlayanınız -ya da okuyanınız- varsa bu yazının ilkinde Bollywood'un temellerinin atılışından bahsetmiştim.Devamında gelecek olan yazılarda da atılan bu güzel temellerden günümüze olan süreci hızlı bir zaman tüneli şeklinde paylaşmayı düşünüyorum.Bakalım bu zaman tünelini başlatan oyuncular kimlermiş diyerek ilk efsaneyle başlayalım...




Bollywood'un Charlie Chaplin'i : Raj Kapoor

Hindistan sinemasının gelişimdeki önemi çok fazla ve yadsınamaz olan Raj Kapoor,döneminde Hintli Charlie Chaplin olarak tanımlanırmış.Bollywood sektörüne katılan her yönetmen-senarist-oyuncu gibi Raj Kapoor da katabileceğinin en iyisini katmış bu sektöre.Charlie Chaplin'in herhangi bir filmini izlediyseniz,filmlerindeki mütevazılığı,hoşgörüyü ve sıradan bir insan yaşamının taşıdığı izleri rahatlıkla gözünüzün önüne getirebilirsiniz.Raj Kapoor da bu etkilenmeyle Hindistan sinemasına "sıradan insan" figürünü kazandırmıştır. "Büyük Hint Şovmeni" olarak da anılan Raj Kapoor, Hindistan'ın en önemli aktör,yönetmen ve stüdyo sahiplerinden birisidir.
Peki bu başarının sırrı ne? Bu başarının altında yatan gerçek Raj Kapoor'un kendisi gibi sinemacı olan babası Prithviraj Kapoor'dur. Kapoor'lar Hindistan'ın ilk sinemacı hanedanıdır ve P.Kapoor da Bollywood'un yapıtaşlarından birisidir.Hala Hindistan sinemasının baş köşesinde olan "Alam Ara" filminin yıldızı olan P.Kapoor belli bir zaman sonra kendi yapım şirketinin kurarak başarısına başarı katmıştır.

Bonus: Bollywood'da etkisi halen süren Kapoor'lardan bahsedecek olursak;
Raj Kapoor'un oğlu Rishi Kapoor ve Rishi Kapoor'un oğlu -geleceğin büyük yıldızlarından olacağı düşünülen- Ranbir Kapoor'dan da bahsetmek gerek.

İşte nesilden nesile Kapoor ailesi:

1.Prithviraj Kapoor(1906-1972)




2.P.Kapoor'un oğlu Raj Kapoor(1924-1988)




3.Raj Kapoor'un oğlu Rishi Kapoor(1952-günümüz)




4.Ve son olarak Rishi Kapoor'un oğlu Ranbir Kapoor(1982-günümüz)



Bonus 2: Kapoor'lardan en sevdiğim olan Raj Kapoor'dan bir video.Hepimizin bildiği meşhur "Awaara" şarkısı:





İlk yazımdan sonra geriye kalan tüm Bollywood'u tek bir yazıya sığdırmak istemediğim için bugünkü yazımı sadece Kapoor'lara ayırmak istedim.Bunları araştırdıkça eski filmleri izleme isteğim pek bir artıyor.İnsanların çoğunlukta yaptığı gibi,en son çıkan, en yeni filmleri tercih etmektense öncelikle günümüzdekilerin temellerini oluşturan ilkleri izlemek daha elzemmiş gibi geliyor bana.Siz de deneyin,daha da çok sevmeye başlıyorsunuz bu kültürü,gelişimini,içeriklerini gördükçe.Sanki eskiler daha safça,daha fazla masumiyet,daha fazla insaniyet içeriyor.Evet belki günümüzde olanlara göre biraz basitler ama bazen de basit şeyler dünyanın en güzel şeyleri değil mi sanki?

Bir sonraki "Nedir Ne Değildir:Bollywood" yazımda görüşmek üzere.Khuda Hafiz!

17 Ekim 2014 Cuma

Bugun Ne Yesek? #2

Uzuuuun bir aradan sonra tekrardan merhaba!

Yine farketmeden zaman nasıl akıp gitmiş,yazmayalı ne kadar çok olmuş.Okul dersler falan derken az kaldı kendimi de unutacağım.Okul diyorum,bu kadar zamanımı alıyor diyorum da,ne kadar memnunum tartışılır.Arkadaşlarla da hemfikiriz zaten,biz bu okula alışamadık.
Belli başlı güzel olan birkaç şey haricinde gerçekten bu okul olmamış.Yok anacım yok.
Okulun stresini atmak için orada burada gezip dolaşmaya başladım yine.Bu sebeple ikinci "Bugün Ne Yesek?" yazısıyla karşınızdayım.Ta-daaa!

Bugünkü mekanımız Bahçelievler 3.Cadde'deki Cafe Del Mundo.İlk defa gittim buraya ama belki bileniniz vardır,Eskişehir'deki Travelers Cafe'nin aynısı.3 sene önce Travelers'a ilk gidişimde mekana resmen vurulmuştum.Aynı beklentiler içinde gittim fakat kazanan Travelers oldu.


Öncelikle eksilerden başlayayım,sonrasında artılara da geçeceğim.
Bir kere,sizi oraya monteleyip kaldırmayacak enerjiyi alamadım orada.Anlamlandıramadığım bir soğukluk hissettim resmen.Belki de Travelers'a ihanet etmiş gibi hissettim bilemiyorum..Haha!
Ve şimdi en büyük eksi geliyooor,mekana Hindistan bayrağı eklememişler!!! Düşünebiliyor musunuz,koskoca Hindistan'ı sen oraya ekleme,olur mu hiç yahu! Kafamı devekuşu gibi tavana dikip Hindistan bayrağı aramam da garsonun dikkatini çekmiş olacak ki, gülerek "Hangisini arıyorsunuz?" diye sordu. "Hindistan ama maalesef eklememişsiniz!" dedim.Adamcağız da şaşırdı bu ciddiyetime,en sonunda "Valla bilmiyorum niye yok,kusura bakmayın." dedi. Bende "Bir dahaki geldiğimde inşallah eklemiş olursunuz." diyip masama geçtim.Napacaksınız umut dünyası.Tabii,garsonun tüm manyaklar da beni buluyor gibisinden bir düşünceye kapılması da ihtimaller arasında.
Fakat eksilerine rağmen beğendim, sevmedim desem yalan söylemiş olurum.Otantik yerler her zaman hoşuma gitmiştir çünkü.

Gelelim artılara,fonda çalan müzikler ha-ri-ka! Bir ara Beatles-Lucy in The Sky With Diamonds bile çaldı.Sırf çalan müzikleri dinlemek için bile gidilir bence oraya.
Bir diğer artı,salata fiyatları ciddi anlamda uygun.Hani Bahçelievler,Del Mundo,fiyatlar tuzludur diye düşünmüştüm ilk başta.Menüdeki diğer seçenekleri bilemem ama salata canavarı birisi olarak fiyatları çok hoşuma gitti.Buna ek olarak,tek hoşuma giden şey bu değildi tabi ki; garsonları çok şekerdi.Baya da yakışıklılardı,söylemeden geçemiyciğim..




Bir diğer hoşuma giden şey de,bu rengarenk tabelalar! Duvarların her birinde,farklı farklı ve hepsi birbirinden orijinal plakalar asılı.Gittiğim mekanlarda boş duvarlara boş bakışlar atmayı sevmediğim için bu olay bana çok harika geldi.

Gördük,sevdik,konuştuk,eğlendik sıra en önemli şeyde; yemek yemekte! Bilen bilir,yeni gittiğim her yerde önce bir Sezar salatası denerim,o yoksa tavuklu salata denerim.Maalesef Sezar salatası menüde yoktu hatta garson bana "Salatalara konulan sosların %90'ı aynı." diyince,tamam dedim alıyorum.





Farkedeceğiniz üzere,porsiyon beklediğime göre küçüktü ve içinde en sevmediklerim olan maydanoz ve dereotu vardı.İçinden onları bulup ayıklamaktan salatanın salatalık bir hali kalmadı.Tamam biraz da ben berbat ettim ama nerden bileyim içine bunları koyacaklarını? İlk defa tavuklu salataya dereotu konulduğunu gördüm mesela.
Bunların dışında soldaki küçük soslukta olan sos mükemmeldi.Böyle sarımsı krem rengimsi yoğun bir sos ve tadı cidden Sezar'ı anımsattı bana.Sosu olmadan salatalar da bir hiç be anacım,ben bunu bilir bunu söylerim!
Fiyatı uygun demiştim,gerçekten öyle,sadece ve sadece 12 TL'ydi.Salata severler bilir,Kızılay'da orta kalitede bir yere gidip alacağınız salatalar bile 15 TL'den başlıyor.Böyle bir mekan için çok uygun bir fiyat.




Olur da yolunuz düşerse,uğrayın,bir gidin görün derim.Farklı şeyler tadın,tattırın,paylaşın.Yemeğinizi yedikten sonra da bu güzel fincanlarda bol köpüklü türk kahvenizi içmeden kalkıp gitmeyin.Bir de fal baktıracak birini bulursanız,sizden iyisi yok.
Haydi bugünlük benden bu kadar, Bon Appetit!

Tam adresi de şuraya bırakayım:

Azerbaycan Cad. (3.Cad)
No:106 Bahçelievler

0312 213 13 47

Hafta içi : 10:00 - 01:00
Hafta sonu : 09:00- 01:00

15 Eylül 2014 Pazartesi

Bugün Ne Yesek? #1

Okullar açıldııııııı!!!
Böyle bir coşkuyla girdiğime bakmayın,benim için tam bir fiyaskoydu.Saçma sapan bir program yüzünden sağolsun hocalarımız gelmemiş,hatta derslikleri bile kilitlemişler.Şimdiden söyleyim,eğer Ankara Üniversitesi'ne gelmeyi düşüneniniz varsa,aman gelmeyin.Zaten ders seçimini tamamlayıp okula sorunsuz bir şekilde başlayan ilah olacak benim gözümde.Sınavların ve derslerin ağırlığından dolayı kanser olmadan önce,küçük çaplı bir sarsıntıyı muhteşem "ders seçme haftası"nda yaşayacaksınız.Vallahi kendimi oradan oraya atıverecektim derslerimi seçene kadar.Aman ha,siz siz olun her şeye kendinizi hazırlayın,sonra bizim gibi saflık yapıp sabahtan akşama kadar monçiçi gibi açtığınız gözlerinizle sisteme girmeyi beklemeyin.Neyse yeterince dırdır yaptıktan sonra asıl konumuza geçebiliriz...



Farklı farklı yerlerde yeni tatlar denemeyi çok severim,yemek yapmak pek ilgimi çekmese de genellikle "yeme" kısmıyla ilgilenirim.Bu da beni sürekli yeni şeyler keşfetmeye iter.Beğendiğim şeyleri de çevremdekilerle paylaşıp,onlara da denetmeyi çok severim.Madem öyle,bu keşifleri herkesle paylaşayım dedim ve bloguma bu köşeyi zevkle ekledim.Artık nerede ne denediysem hepsi buradan canlı yayın.Gel vatandaş gel...




Genellikle,dışarıda yemek yediğimizde tıka basa doyacak şeyler tercih ederiz.Verdiğimiz paraya değsin isteriz yediğimiz yemek,di mi ama? Mesela ortaya kocaman bir iskender söyleriz,böyle bol yağlı bol soslu.Yan masada birisi de salata yiyorsa,vay haline! Gelebilecek yorumları siz de duyabiliyorsunuz değil mi? "Ayy şuna bak,salata mı yiyo o hakkaten? Salataya verdiğin paraya yazık. Ot be ot!" Ne yalan söyleyim 2 seneye kadar bu yorumların tıpkısını bende yapardım,ta ki diyete başlayana kadar.Tabii,şunu da inkar etmiyim,yemek kültürünün içinde salatanın kendine has ciddi anlamda özel ve güzel bir yeri var,artık onlar da başka yazılarıma.

Bugün maalesef salatayla aynı yorumlara maruz kalan bir çeşitten bahsedeceğim.Sandviç! "Abi imkansız yaa,sandviçle doyulur mu hiç?" demeyin,gayet de güzel doyuluyormuş vallahi!




Mekanımız Bahçelievler 7.Cadde'nin sonunda şıp diye bulabileceğiniz B'eat Cafe & Brasserie.Dışarıda oturulacak yerlerin çokluğu ve mekanın ferahlığı insanı sıkmayan aksine daha da fazla kalmayı sağlayacak güzel etkenlerden.Yadsınamayacak başka bir şey de fonda çalan müzikler.Ankara'nın Bağları'nı duyduğum an kendimi asfalta atmak istediğim şu günlerde,müzikleri iyi olan mekanlara gitmek baya iyi geliyor.
Çalışanlara gelirsek, gayet tatlı ve kibar insanlar ama sanıyorum ki bu tip insanları bulmak biraz zor olduğundan mekan garson eksikliği çekiyor.Bazen sipariş vermek için kafanızı 360 derece döndürebilmek istiyorsunuz çünkü öyle büyük bir mekana böylesine az garson durumu bazen sinir bozucu olabiliyor.Tabii mekanın o kadar artısı üzerine bu eksiler pek önemsenmiyor.




Gelelim günün yıldızına:


Bak resmi yine gördüm yine canım çekti...Starımızın ismi "Eddie Murphy Sandwich".Güzel bir şey yapıp,sandviçlere Hollywood ünlülerinin isimlerini vermişler,çok da sevimli olmuş.Gönlüm George Clooney'den yanaydı ama Eddie Murphy'nin tatlı bakışlarına daha fazla dayanamadım ve onu seçtim!
Sandviçe gelirsek,aslında temelde bildiğimiz ayvalık tostu ama içine çedar peyniri,içinde köri de bulunan baharat kombinasyonları ekleyerek biraz orijinallik katmışlar.Tadı damağınızda kalacak cinsten olmuş gerçekten.Patatesler de baharatlı ve çok lezizdi ama beni kalbimden vuran asıl olay,küçük kırmızı kasede gördüğünüz salatavari şey! Sosu o kadar beğendim ki,sostan biraz daha isteyip hepsini kafama dikmek istedim.1 saat boyunca sosunda ne olduğunu çözmeye çalıştım fakat tabii ki çözemedim.Hayat bazen gerçekten zor...

Şimdi benim için en önemli kısımlardan birine geldik; fiyat! "İyi hoş bunu deneyelim de fiyatı nedir bunun?" demeden yemek yediğim bir gün olmadı sanırım.
Evet,menümüzün fiyatı 15 tl.Düz dümdüz onbeş türk lirası.Çok ucuz diyemem ama fırsatınız olursa en azından bir kere deneyin derim.Zaten diğer sandviçlerin fiyatı da 13-20 tl arasında değişiyor.Mekan pek öğrenci mekanı değil,haklısınız ama ayda 1 kez gitseniz bile makbuldür.Maalesef Ankara'da "öğrenciler" için takılacak güzel yerler sınırlı bana göre.Hem Ankaralılar hem de yeni Ankaralı olmaya aday olanlar için B'eat Cafe & Brasserie gidip zaman geçirilecek yerler listesine adını çoktan yazdırmalı!
Kısacası,bugün çok sevdiğim bir mekanın bayılarak yediğim bir yemeğiyle başladım yemek keşfi yolculuğuma,devamı gelir inşallah.Siz de benim gibi yemek yemeyi çok seviyorsanız,takipte kalın. :)

P.S:Yemek yemek dünyanın en güzel şeyi değil mi?

10 Eylül 2014 Çarşamba

Her Kıs Mevsiminde Mutluluk Veren 7 Güzel Sey

Winter is coming... diyerek başlayıp yine aynı şekilde bitireceğim bugünkü yazımda her kış mevsiminde bize sebepsiz yere mutluluk veren şeylerden bahsettim,bir göz atalım.

1.Fular-Eldiven-Bot üçlüsüyle "Cool" Kış Aksesuarları

Modayla ilgili olmanın,yeni şeyler almanın ne kadar mutlu ettiğini belirtmeme gerek bile yok sanırım.Bildiğimiz gibi kış mevsiminin kendine has,koyu ve ağırbaşlı renklere sahip bambaşka bir modası var ve buna ek olarak kullandığımız aksesuarlar da bir o kadar fark yaratıyor.Renk renk atkılar,fularlar mı desek,deriden,örgüden,keçeden eldivenler mi desek yoksa kocaman ama bir o kadar da sevimli duran botlardan mı bahsetsek,bilemediğimden bu güzellikleri ayıramadım.Ayrıca bu güzellikler üçü birlikte daha hoş durdu sanki.



Tabii ki kış modasına uygun bir görüntü yaratayım derken de felakete yol açmayın,dikkatli olun.En önemlisi de ölçülü olun çünkü kimse böyle gözükmez istemez (di mi?):



2.Güzel Ortam-Sıcak Kahve-Hoş Sohbet Üçlüsü

Pek çay insanı olmadığımdan yaz-kış kahveyi tercih ederim aslında ama kış mevsiminde içilen kahvelerin yeri bende her zaman ayrıdır.Buz gibi soğuktan rahat,evcimen bir mekana girip dumanı üstünde sıcacık sütlü kahvenizi söylersiniz.Ortam zaten hoştur,sıcaktır,sevecendir ama bir de yanınızda sevdikleriniz olunca ver elini kopkoyu bir sohbete.Dostlukların ve edilen muhabbetlerin sıcaklığı dışarıdaki soğuğu bile ısıtabilir benim gözümde.Bu yüzden kış aylarında içilen kahveler bana hep sıcak aile bağlarını,güzel zaman geçirirken yüzden silinmeyen o tatlı gülümsemeleri hatırlatır.




3.Dışarı Çıkmayıp Evde Geçirilen Uzuuun Saatler

Kabul edelim ki bu,yaz aylarında pek tercih edilen bir seçenek değildir.Çünkü yaz ayları yurt dışından gelen gencecik deli dolu akrabanız ise,kış ayları her sorununuzu danıştığınız olgun bir aile üyenizdir.Daha çok evde takılmayı seven birisi olarak kış mevsimini daha samimi bulurum.İşte karşınızda evcimen insan modeli.Bana kalırsa kış mevsimi insanları daha evcimen yapıyor.Bkz: "Dışarısı buz gibi nereye çıkacağız,evde oturalım işte." ya da "Ne güzel sıcacık yanan şömine varken neden başka mekanlarda takılalım allah aşkına?" Tabi ikinci cümleyi hayatımda hiç kullanmadım ama umuyorum bir gün kullanacağım.Yaşasın evcimenlik,yaşasın evde takıldıkça üstümüze yapışan uyuşukluk!




4.Gelenek Haline Gelen Film Geceleri

Hazır evcimenlikten bahsetmişken, "Bu ev kuşları ne yaparlar yahu evlerinde?" sorularına da açıklık getireyim dedim.Özellikle kış aylarında,evde yapılacak en ama en iyi şey klasikleşmiş olan battaniye-film olayıdır.Ne kadar klasik olsa da yapmaktan asla vazgeçilmeyen şeylerden biridir kendileri.Hatta belli bir zaman sonra bu öylesine alışılmış hale gelir ve benimsenir ki herkesi evinize toplayıp "Geleneksel Film Geceleri" yapmaya başlarsınız.



Bu da benden küçük bir film önerisi olsun:


Şuraya da fragmanını bırakayım.




5.Kutlamalar-Hediyeler-Parlayan Işıklar üçlüsüyle Yılbaşı

İşteeeee en sevdiğim zamanı çünkü insanın en umutlu ve en kararlı olduğu zamandır Yılbaşı.Yeni bir yılın bize getireceği tahmin edemeyeceğimiz sürprizleri,yaşayacağımız tecrübeleri ve dileyip hayalini kurduğumuz her isteğimizin olacağını düşündüğümüz çok ama çok nadir zamanlardan biridir.Yeni yıla girişimizin çeşit çeşit etkinliklerle,rengarenk havai fişeklerle kutlanması ve birbirimizle paylaştığımız sevgi dolu hediyeler de bu olayın bonusu.Mesela bu zamanlarda AVM'lerin ışıl ışıl süslenmesi beni acayip mutlu ediyor,rengarenk parıl parıl parlayan ışıklar,sarkıtılan kocaman simli toplar,noel baba figürleri dünya tatlısı şeyler bana göre.Hediye kültürü bizde pek yaygın olmasa da,yapılması gereken bir gelenek haline gelmeli bence.Yılın hangi zamanı olursa olsun alınan hediye her zaman mutlu eder zaten de özel zamanlarda alınanlar daha bir güzel oluyor sanki.




6.Kardan Adam-Kartopu Şavaşı-Kar Manzaralarıyla Bembeyaz Bir Kış

Gökyüzünden yere düşen minik ve beyaz şeylerin bu kadar sevileceğini kim tahmin edebilirdi ki değil mi? Her kış ilk karın yağmaya başladığı zamanı hatırlayın,hangi birimiz koşarak cama gidip "Oleey! Kar yağıyoooo!" demedik ki? Bana kalırsa henüz kar yağmaya başlamadıysa o mevsime pek de kış denemez.Çünkü kış dediğin karın yağdığı ilk andan son ana kadar soğuğa aldırmadan kartopu savaşı,kardan adam yapmak ve karda yuvarlanmaktır. Hele ki kimsenin basıp geçmediği hiç dokunulmamış bir yer bulduysanız şanslısınız demektir!




7.Yemeye Kıyılmayacak Güzellikteki Kurabiyeler

Anlayamadığım bir şekilde,bu insanlara kışın bir şeyler oluyor.Özellikle de yeme-içme işlerinde olanlara.Çok güzel şeyler çıkarıyorlar ortaya evet ama benim dikkatimi en çok kurabiyeler çekti.Nasıl oluyorsa her birimizi kurabiye canavarına döndürecek kurabiyeler görüyorum.Çam ağacı mı dersin,kar tanesi mi dersin yoksa şöminelere asılan çoraplar mı dersin hepsini kurabiyelerde bulmak mümkün.İçerikleri bile kış temalı hatta,zencefilli-tarçınlı,leziz mi leziz.Zaten kışın kilo vermek zor,bir de bunları gördükçe iyice zorlaşıyor.Bizimkilere ayrı bir yaratıcılık geliyor vallahi bu mevsimde.




Bugünün kapanışını da en sevdiğim olan yeme-içme konusuyla yaptım,pişman değilim.
Sizlere ise gönüllerimize taht kuran Game of Thrones dizisinden kısa bir videoyla veda ediyorum.
Winter is coming...